1935 Olaylari

Celil Layiktez sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla

NECAT VE ETOİLE D’ORİENT MAHFELLERİNİN KAPATILMALARI

İkinci Dünya Harbi’nin arifesinde oluşan sosyo-ekonomik-politik atmosfer içinde sekizinci dönem Umum-i Heyeti, Büyük Üstad-ı ve daimi heyeti seçmek üzere 1 Ağustos 1930 gününde toplandı. Tüzüğe göre delegeler arasında en kıdemli masonlar başkan, birinci ve ikinci nâzır olarak seçilmeleri gerekirken, bulunanların arasında en kıdemli mason olmasına rağmen delege sıfatına sahip olmayan, ancak, Cumhuriyet Halk Fırkası mutemedi olan, Hakkı Şinasi Paşa başkanlık makamına oturdu ve itirazları dikkate almayarak bir çekiç darbesiyle konvanı açtı ve derhal seçimlere geçti. [1]

“Tensibe iktiran[2] eden namzet listesi budur” ve “Emri Âli böyledir” denerek bir aday listesi dağıtılır. O zamana kadar serbestçe oy veren kardeşlerde bu büyük bir şaşkınlık ve asabiyet yaratır. “ Cumhuriyet Halk Fırkası bütün cemiyetleri kontrol ettiğine göre, bu cemiyet de kontrol altındadır ve bu listeye oy verilmelidir” yorumu ile tartışmalar olur ve birçok kardeş celseyi terkeder. Seçim sonucunda, Büyük Üstatlığa Servet Yesari ve Kaymakamlığa Mim Kemal (Öke) kardeşler ile bütünüyle listede olan isimlerin seçilmiş oldukları kabul edildi ve konuşmak isteyenlere söz verilmedi.

Masonluğa siyasetin karıştığı ve nizamlara uygun seçim yapılmadığı, söz isteyenlere söz verilmediği, başkanlık divanının usulsüz teşkil edildiği, gerekçeleri ile 14 Eylül 1930’da Necat Locasında alınan karar ile “Kanun ve Nizamlara muhalif ahvalin tashihi” talepnamesi şeklinde bir levha Büyük Loca ile tüm localara gönderildi. Ertesi gün, 15 Eylül 1930 günü, Daimi Heyet toplandı ve toplantı sonrasında Büyük Üstad Kaymakamı Mim Kemal imzası ile Necat Locası geçici olarak kapatıldı. Kapatma kararı olaydan hemen bir gün sonra alınırken, herhangi bir yargılamaya gidilmeden, kardeşlerin savunmaları alınmadan ve ihtiyati tedbir almayı gerektirecek bir özellik olmamasına rağmen, Necat Locası kardeşlerinin diğer loca çalışmalarına katılmaları ile lokal binasına sokulmaları yasaklandı. 8 Ekim 1930 Çarşamba günü Etoile D’Orient Locası toplantısına, kapatılmış Necat Locası kardeşlerinin de katılmaları ve aynı konu ile ilgili konuşmaların yapılması üzerine, üç gün sonra, Etoile D’Orient Locası da “Geçici” olarak kapatıldı.

DAİMİ HEYET VE BÜYÜK ÜSTAD’IN İSTİFALARI:
20 Ekim 1930 günü toplanan Daimi Heyette Büyük Üstad Kaymakamı Mim Kemal kardeşin “Hâdiselerin umumi bir teessür yarattığını ve yakında toplanacak Umumi Heyette verilecek kararlar ne olursa olsun, Daimi Heyetin istifaya karar vermesi icap ettiği”ni ifade etmiş ve diğer üyeler de bu düşünceye uymuşlardır.

24 Ekim 1930’da toplanan Genel Kurul’da, müstafi Daimi Heyetin gelecek seçimlere kadar vekâleten görevde kalmasına ve seçimlerin bu heyet tarafından düzenlenmesine kararı verildi.

31 Ekim 1930’da Büyük Üstad Kay. Mim Kemal kardeşin başkanlığında yapılan Umumi Heyette ara seçimleri yapıldı ve Büyük Üstad’lığa Mim Kemal, Kaymakam’lığa M. Hakkı Nalçacı kardeşler seçildiler. Umumi Heyet, Necat ve Etoile D’Orient localarına ait geçici kapama kararlarını alınmamış olarak kabul etti.

AZİM LOCASI’NIN KAPATILMASI VE GELİŞEN OLAYLAR:
1931 senesi sonlarında, Mim Kemal kardeşin başkanlığındaki Büyük Daimi Heyet’in, “Bir mahfelde iki sene Üstadı Muhteremlik yapmış bir kardeşin, aradan bir sene geçmeden tekrar Üstadı Muhterem seçilemeyeceğine” dair bir tüzük değişikliğini Umumi Heyetten geçirmesi üzerine Azim Locası’ndan 33 kardeş bu kararı “Loca kardeşlerinin hürriyet ve serbest vicdanlarına bir müdahale ve tahakküm” saydıklarını ifade ile Azim Locası’nın uykuya yatırılmasını istediler. Konu locanın 11.1.1932 tarihli toplantısında müzakere edildi ve locanın geçici olarak kapatıldığı bir levha ile Büyük Loca’ya bildirildi. 19.1.1932’de Maşrık-ı Âzam bunu “netaici[3] kanuniye ifa olunmak üzere” kabul ettiğini diğer mahfıllere duyurdu. 27.1.1932 tarihli Umumi Heyet toplantısında alınan kararla Azim Locası kardeşleri gayrimuntazam ilân edildiler.

Bu olayların vuku bulduğu tarihlerde, 6 Şubat 1932 günü Büyük Daimi Heyet, tekris öncesi adaydan istenilen vasiyetnamenin birinci maddesinde bir değişiklik yaptı: O tarihe kadar hariciye sorulan “Halik’e[4] karşı vazifeniz” suali, İskoçya Tarik-i Kadimi Makbulünün (EKSR) “Halik’i” bir “Mefkûre” olarak kabul etmesi sebebiyle “dine ait bir sual iradı bir tezat teşkil edeceği” düşüncesiyle “Nefsinize ait vazifeniz” şeklinde değiştirildi. Bunun üzerine, 31 dereceli Âmir Müfettiş Ahmet Nehri kardeşimiz (kapatılmış Azim Locası Üs:. Muh:.’i) bu kararın, İskoç Ritinin ve Yüksek Şûranın “hüküm kudretini kırmayı” güden bir hareket olduğunu ifade ile başta Büyük Üstad olmak üzere Daimi Heyeti çirkin ifadeler ile Yüksek Şûraya şikayet etti.

Azim Locasının yargılanması Aydın Locasına emanet edildi. 3 Mart 1932’de alınan karara göre, Üstadı Muhterem ve dört kardeş kesin, bir kardeş de bir yıl müddetle ihraç edildiler. Bu ihraç edilen kardeşler 21 Mart 1932 tarihinde İstanbul Vilâyet makamından aldıkları bir ilmühaber ile “Türk Masonluğu Yüksek Azim Mahfeli” adında ayrı bir büyük loca kurdular. Aynı tarihlerde, “Müstakil Türk Masonluğu Yüksek Azim Mahfeli Reisi Ahmet Nehri” imzası ile Milliyet gazetesinde “Türk diyarında şeraiti kanuniyeyi haiz tek bir Masonluk vardır, o da Yüksek Azim Mahfelidir” diye bir ilân yayınlandı. 4 Mayıs 1932’de Vakit gazetesinde bu konuda bir açıklama yazısı daha çıkmıştır. [5]

ARA SECİM İLE İŞBAŞINA GELEN BÜYÜK ÜSTAD MİM KEMAL KARDEŞİN İSTİFASI:

31 Ekim 1930 tarihindeki ara seçim ile Büyük Üstad seçilen, tabib Albay rütbesinde olan Mim Kemal (Öke) K:., 22 Nisan 1932 tarihinde, kendisi tarafından ifade edilmemekle beraber, Milli Savunma bakanlığından gelen kişiye özel bir yazıya bağlı olarak istifa etti ve yerine, dönemi tamamlamak üzere, M. Hakkı Nalçacı Büyük Üstad seçildi.

1935 YILINDA MASONLUĞUN KAPANMASI:

1935 yılına geldiğimizde, Nazi ve Komünist dünyalardaki Mason aleyhtarı propagandalar yurdumuzda de etkili olmaya başlamıştı. Başka türlü kendini ifade edemeyen gerici güçler lâikliğin bekçisi olarak gördükleri Masonluğu kökü dışarıda olan bir cemiyet olarak nitelendiriyorlardı.Masonluğun artık tarihsel işlevini tamamlamış olduğunu, halkevlerinin masonluğun görevini üstlendiğini iddia edenler vardı.

Cumhuriyetin ilânından sonra, masonluk aleyhine hareketler daha 1927 senesinde başlamıştı. Adliye vekili Mahmut Esat (Bozkurt) ile C.H. Fırkası Umumi Kâtibi Recep (Peker) mason olmak üzere müracaat etmişler ve bu müracaatları bazı localar tarafından geciktirilmiş ve reddedilmişti. Mahmut Esat Bey, bir gün İzmir’de içkili bir halde iken, masonluğa kabulünün geciktirilmesine tepki göstererek Zuhal Locasının pencerelerine tabancası ile ateş etti. Vak’anın polis tarafından kapatılmasına rağmen dedikodular ve bazı aleyhte neşriyat başladı ve bu arada, Türk Ocakları merkez kongresinde “Gayrı milli bir müesseseye mensup zevatın Milli Türk Ocaklarına intisabı” hakkında bir takrir hazırlandı. Dr. Tevfık Remzi (Kazancıgil) ve şair Mehmen Emin (Yurdakul) kardeşler takrir sahibi Burhaneddin’i (Develioğlu) ikna ederek takriri geri aldırdılar. (Burhannedin Develioğlu sonradan mason olmuştur). Türk Ocakları reisi Hamdullah Suphi (Tanrıöver) merkez binasının açılışında söylediği nutukta, masonluğun halk kitlelerini kendine çektiğinden şikâyet etti... Bu olaylar üzerine, mason aleyhtarı gazetelerde, imtiyaz sahipleri mason olan gazetelere karşı şiddetli bir kampanya başlatıldı. Saldırılar masonluğun, kökü dışarıda, dinsiz bir müessese olması, hatta özel bir din olduğu gibi asılsız karalamalara dayanıyordu.

O tarihlerde, mecliste ve hükümette birçok mason mevcut olmakla beraber, Mahmut Esat, Recep (Peker), Şükrü (Saracoğlu), Saffet (Arıkan), Fevzi (Çakmak) gibi masonluğa şiddetle muhalif olanlar da vardı... 1934 kışında, meşhur Karpiç salonlarında muhteşem bir mason balosu verilmişti. Dahiliye vekili Şükrü Kaya, hariciye vekili Tevfık Rüştü Aras, Hasan Saka, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, B.M.M. Reisi Kâzım Özalp, merasim elbiseleri, kordon ve önlükleri ile iştirak etmişler, mason büyük elçiler ve mebuslarla geç vakitlere kadar neşeli bir gece geçirmeleri de dikkati üzerlerine toplamıştı.

1935 yılında, Cumhuriyet Halk Fırkasının kongresinde kabul edilen 69’uncu maddeye göre, uluslararası amaçlarla veya kökü dışarıda olan cemiyetleri kurmak yasaklanmıştı. Bu madde ile Sabiha ve Zekeriya (Sertel)’lere ait Sonposta gazetesi başta olmak üzere bazı gazeteler kapatılırken mason cemiyetinin de kapatılacağına dair haberler yayılmaya başlanmıştı. C.H.F. kongresinde mason localarının kapatılmalarına dair görüşmelerin yapıldığını, C.H.F. Umumi kâtip muavini ve Cumhuriyet Locası Üstadı Muhteremi Münir Akkaya kardeşimiz 31 Mayıs 1935 tarihli mektubuyla haber veriyor. Bu haber üzerine, Yüksek Şûra, “tatilde vukuu melhuz hâdiseler karşısında tedbir olmak üzere”; Gerek dergahlara, gerek mahfillere fesih kararı tebliğ edilmeden önce bütün evrakla bankalardaki paraların hükümetçe el konulmadan emniyete alınmasına ve hiçbir kardeşin gazete veya herhangi bir dergiye beyanatta bulunmamasına karar verildi. Bu konuyu yürütmek üzere yetkili bir komisyon oluşturuldu. Komisyon, Büyük 1.Nâzır Ali Galip, Büyük Hatip Cevdet Hamdi, Büyük Kâtip Şükrü Hâzım, Büyük Hazine Emini Mustafa Reşit, Bahattin Lütfi, Aydın Locası Üstadı Muhteremi Ferit Up kardeşlerden oluşmuştu. (11 Haziran 1935)

Özetle, Nazi ve Komünist ideolojileri hedef alınarak “kökü dışarıda” derneklerin kapatılmasına dair yasa çıkmıştı. Masonluğa müracaat edip de red edildikten sonra mason düşmanı kesilen Maliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt) ve C.H. Fırkası Umumi Kâtibi Recep Peker bu yasayı istismar ettiler. Ayrıca halkevlerinin artık masonluğun işlevini yerine getirdikleri söyleniyordu, Spor kulüpleri ile Çocuk Esirgeme ve Kızılay’ın dışında, Türk Ocakları dahi dahil olmak üzere, tüm dernekler kapatılmıştı. Mason olan Dahiliye Vekili Şükrü Kaya kapanmanın daha doğru olacağını ifade etmiş ve masonluk başkası tarafından kapatılmadan, kendi kendine uykuya girmiştir. Bu arada Yüksek Şûra ile üç loca sükûnetle çalışmalarına devam etmişlerdir.

1935 yılının Ekim ayında İç İşleri Bakanı Şükrü Kaya kardeş zamanın Hâkim Büyük Âmiri İsmail Hurşit, Büyük Üstad Muhiddin Osman Omay ve Fuat Süreyya Paşa ile Muhib Nihad Kuran kardeşleri Ankara’ya davet etti. Ankara’da heyete Devlet Şûrası Başkanı Mustafa Reşit Mimaroğlu, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan ve Milletvekili Rasim Ferit kardeşler de katıldılar. Bu kardeşlerin her biri Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Ritinde 33 dereceye sahiptiler.

Şükrü Kaya K:. masonluğun kültürel ve sosyal faaliyetini artık halkevleri ile halkodalarının üstlendiğini ve hükümet olarak masonluğun kapanması zamanının geldiğini düşündüklerini açıklayarak konvan toplanmadan kapanma kararını hemen orada vermelerini istedi. Baskı altında bu emre uyan kardeşler, kapanma kararlarını kapsayan aşağıdaki beyannameyi 9 Ekim 1935 tarihinde Anadolu Ajansına verdiler:

“Ankara 9 Ekim (AA): Türk Mason Cemiyeti, Memleketimizin sosyal tekamülünü ve günden güne artan muazzam terakkilerini nazarı itibara alarak ve Türkiye Cumhuriyetinde hakim olan demokratik ve cidden laik prensiplerin tatbikatından doğan iyilikleri muflahede ederek faaliyetine - bu hususta hicbir kanun olmaksızın - nihayet vermeği ve bütün mallarını memleketin sosyal ve kültürel kalkınmasına calışan halkevlerine teberruu muvafık görmüştür.”

Kemalettin Apak Üstat bu kapanışa şöyle bir yorum getiriyordu:[6]

“ Atatürk’ün memleketimizde yaptığı inkilap hamlelerine karşı cahil ve muteassıp muhitlerin doğrudan doğruya cesaret edemeyip de dolambaclı yollardan gösterdiği reaksiyon ve bu gibi muhitleri kendi maddi menfaatleri icin istismar ederek bu reaksiyonu körükleyen spekülatif bazı neşriyatın yarattığı demagojik havayı teskin sadedinde masonluk harcandı. Bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istenmeyerek masonluk politik bir tavizin kurbanı oldu. Hatta ayni zihniyet yine o zaman Türk Ocaklarıyla bazı kadın cemiyetlerini de bu kurbanlar arasına katmıştı.” Yine ayni tarihlerdeki gazetelerden bir çoğunda da şu haber yayınlanmıştı:

“Mason teşkilatının feshi kararı uzerine bütün mason locaları birer birer kapanmağa başlamıştır. İcişleri Bakanı Şükrü Kaya bu mesele üzerinde demiştir ki: ≪Türk masonları kendi ideallerinin hükümetin esas programında dahil olduğunu görerek kendi teşkilatlarını kendileri fesh etmişlerdir. Hükümetin bu iş üzerinde hic bir teşlebbusu ve alakası yoktur.≫”

Evet, o zamanki Dahiliye Vekili Şükrü Kaya kardeşlerde resmî sıfatı itibariyle kamu oyuna durumu bu sözlerle izah etmişti.

İstanbul’da çıkan Cumhuriyet gazetesi de 14 Ekim 1935 tarihli nüshasında “Türkiye mason locaları bir emirle kapatıldı” başlığı altında aşağıdaki yazı yayınlandı:

“İçişleri Bakanlığından verilen emir üzerine Türkiye mason localarının faaliyetine nihayet verilmiştir. Bu emir daha evvelce ma’lum olduğundan, tatili faaliyet kararı verilmek üzere Türkiye Üstadı Azamı yüksek maşrıkı toplantıya çağırmıştır. Türkiye Üstadı Azamı olan İstanbul Emlak Bankası direktorü Muhiddin Osman, Türkiye mason localarını yüksek makamdan aldığı emir üzerine kapadığını arkadaşlarına bildirmiştir. Bu suretle Türkiye Masonluğunun İstanbul, Bursa, Ankara, İzmir, Edirne , Muğla, Gaziantep, Adana ve diğer yerlerde bulunan müteaddit locaları kapanmış, bunların emlaki hükümete intikal etmiştir. Türkiye’de halen ecnebi maşrıklarına mensup localar kalmamış, bunlar vakti ile Türk Maşrıkına dahil olmağa mecbur edilmiş olduklarından, bu süretle son zamanlarda İtalya, Almanya ve Rusya’da olduğu gibi mason teşkilatı memleketimizde de ilga edilmiş oluyor. Bu teşkilatın kaldırılmasını icab ettiren sebep, son fırka programında koku dışarda bulunan teşekküllerin memleketimizde yer bulamıyacağına dair olan kayıttır. Mamafih masonlar kendi koklerinin dışarda olmadığını, konfederasyon halinde idare edilen masonluğun burada serbest, müstakil ve milliyetci olduğunu soyluyorlardı. Esasen son zamanlarda yapılan muhtelif neşriyatta da gorulduğu uzere, masonluk memleketimizde bir sır olmaktan çıkmıştı. Zira masonluk daha ziyade laiklik ve eskiliğe karşı aleyhdarlık ve müntesibleri arasında tesanüd ve mütekabil yardımlar fikrini güden bir müessese olup koyu taassuba aleyhdarlığından dolayı hatta dinsizlik veya milliyetsizlik isnadı altında bile bulunuyordu. Türkiye’de ulusal bir Maşrıkı Azamın teşekkülü tarihi (30) seneyi mütecaviz değildir. İlk önce Selanik’te İtalyan, sonra İstanbul’da İngiliz, Fransız ve Yunan locaları teşekkül etmiştir. Namık Kemaller, Ziya Paşalar o zaman bu mahfillere devam etmişlerdir. Meşrutiyetten sonra da Türkiye Mahfilleri teşekkül etmiştir. Türkiye masonlarının adedi birkac bin olup memleketimizin her sahada ileri gelen şahsiyetlerinden bir çokları bu mahfillere devam etmekte idiler. Masonluk, şimdiki halde İngiltere, Fransa, Belcika, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Amerika ve İsvicre gibi memleketlerde faaliyettedir.”

1935 yılında masonluk kapandığında, meclis ve politikada en yoğun şekilde temsil ediliyordu. Şöyle ki, 6 Bakan (İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Dışişleri BakanıTevfik Rüştü Aras, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Maliye Bakanı Hilmi Uran, Sağlık Bakanı Refik Saydam, Maliye ve İktisat Bakanı, 1935’de Meclis Başkan Vekili ve 1947 - 1949 arası Başbakan Hasan Saka, Meclis Başkanı Kâzım Özalp Paşa, Devlet Şûrası Başkanı Mustafa Reşit Mimaroğlu, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan. 60’ın üzerinde milletvekili masondu ve Cumhuriyetin bu ilk döneminde laik ve demokratik bir Türkiye için çalışmışlardı.

Masonluğun kapanmasının istenmesi ile ilgili soylentiler:
Masonluğun kapanmasında etken olduğu iddia edilen ve evraka dayanmayarak yalnızca söylentide kalan üç değişik rivayet vardır. Bu üç konunun yalnızca rivayet değerleriyle kabul edilmeleri koşuluyla, bilgi kabilinden sizlere sunuyorum:

1. Mahmut Esat Bozkurt’un İzmir’de mason olmak üzere Zuhal Locasına müracaat ettiğini ve müracaatı reddedilince, şiddetli bir mason düşmanı olduğunu, hattâ bir gece içkili olarak loca binasına tabancasıyla birkaç el ateş ettiğini, yukarıda görmüştük. Atatürk’ün yakın çevresinde masonların yanında, Mahmut Esat Bozkurt gibi kişiler de vardı. Atatürk’ün akşam sofralarında Mahmut Esat’ın masonluğun kapatılması için sürekli telkinde bulunduğu bir gerçektir.

2.İzmir’de bir locada harf devrimine karşı bir konuşma yapılmış, konuşmacı kardeş eski harfleri öğrenemeyecek olan yeni nesillerin geçmişimizden kopacakları tezini işlemiş. Bunu öğrenen Atatürk de, “Masonları ilerici bilirdim, devrimleri savunacaklarına köstek olmaya başladılar. Galiba kapanmalarının zamanı geldi” gibi bir ifade kullanmış.

3.İzmir suikastının sanığı Câvid Bey 26 Ağustos 1926 tarihinde idam edilmişti. Mason olduğu bilinen Câvid Beyin idamını önlemek üzere yabancı obediyanslardan dış işlerimize baskı yapılmış ve bu da Atatürk’ü rahatsız etmiş. Bana göre bu son rivayetin tutar tarafı yoktur, çünkü bu türden yazışmalar olmuşsa dahî, Câvid Bey’in idamından sonra, masonluk 9 yıl daha itibarlı yaşamını sürdürmüş ve neticede kapatılmamış, kendi kendine kapanmıştır.

1935 yılında, Türkiye’de masonik faaliyetin durdurulmasının baskı altında olduğu bir gerçektir. Ancak bu konu, mason cemiyetine özel değildi, siyasî hava nedeniyle tüm derneklerin faaliyeti durdurulmuştu. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya kardeşimizin “Hükümetin bu iş üzerinde hiçbir teşebbüs ve alâkası yoktur” şeklindeki beyanı, faaliyeti durdurmanın, herhangi bir kanuna bağlı olmadığının açık ifadesidir.

Olay bir cemiyetin feshedilmesi değil, faaliyetini durdurmasıdır. Derneğin, Umumi Heyetçe alınan bir kararla feshedilmemiş olması, olayın fesih değil, idarecilerce lüzum görülen bir faaliyet tatili olduğu ve derneğin “Tüzel Kişiliğinin” sona ermediği bir gerçektir. Danıştay daireleri Genel Kurulu 9 Mart 1951 tarih ve 176 sayılı ve Yargıtay 1’inci Hukuk Dairesi kararları ile İstanbul, Ankara ve İzmir lokallerimiz geri alınabilmiş ve böylece “kapatma olayı” söz konusu ise bunun gayrikanuni olduğu, mahkeme kararları ile tesbit edilmiştir.

KAPANMA SONRASI, 1935 - 1948 DONEMİ:

Localarına gidemeyen kardeşler lokanta veya evlerde sohbet toplantıları tertip ederek hasret gideriyorlardı. Yüksek Şûra ise hiç kapanmadı, ancak mesaisini yavaşlattı. Bu bekleme döneminde bünyesini güçlendirmek için kıdemli birkaç kardeşi 33 dereceye terfi ettirdi. Yüksek Şûra, 1938 yılında İdeal, 1939 yılında da Kültür ve Ülkü Sembolik Localarını kurdu. Sonradan 1, 2 ve 3 numaralarla anılacak olan bu localar İsmet İnönü’nün bilgisi dahilinde, sessizce ve en alt düzeyde çalışıyorlardı. Bu dönemin toplantı tersimatları düzgün tutulmadığından kesin bilgilere sahip değiliz. Ancak bu kuruluşun yasal olduğunu biliyoruz. Masonluk 1935’de kendi kendini kapatmıştı, kapatılmamıştı ve yasaklayıcı bir yasa da yoktu.[7]

Harp senelerinde Almanya’nın işgal ettiği ülkelerde masonların,yahudiler ve çingenelerle aynı muameleye tabi tutularak toplama kamplarına gönderilmeleri, mallarına el koyulup işkence görmeleri demokratik dünyada infial uyandırıyordu. Mayıs 1943’de İngiltere Kralı VI. George İngiltere Birleşik Büyük Locasına tekrar Büyük Üstat olarak is’ad edilince, işgal edilmiş topraklarda yaşayan masonlar ve yıkılan mâbetler hakkında, tüm dünya haber ajanslarınca yayınlanan anlamlı bir konuşma yaptı. Kamuoyu masonluğa ısınmış, eski suçlamalar unutulmuştu.

CELİL LAYİKTEZ 21.5.1999

References[düzenle]

  1. Konu Ahmet Akkan K:. tarafından dikkatle araştırılmış ve ilgili vesika kopyaları ile birlikte Mimar Sinan’ın 87.ci sayısında yayınlanmıştır.
  2. yanına gelme, yaklaşma
  3. sonuclar
  4. Halik: Yaratan, yoktan var eden, Allah.
  5. Suha Umur, Azim Mahfeli ile İlgili Belgeler, Mimar Sinan sayı 32, s.53.
  6. Ana Cizgileriyle Turkiye'deki Masonluk Tarihi, s.167
  7. Pek:. Muh:. Dundar Erenda. K. bu konuda Tesviye dergimizde bir yayına başlamıştı, ancak sonunu getiremeden kendisini kaybettik.