HAYVANLARLA ÎLGİLÎ İTİKATLAR (III)
YILAN:
XII. yüzyılda Hristiyanlar için ahlâk dersi şeklinde yazılmış bir hayvanlar ansiklopedisi mahiyetinde olan “the Bestiary” de Yılan bahsinde aşağıdaki satırları okuyoruz:
“Yılanın üç âdeti vardır; bunların ilkine göre, yılan yaşlanınca gözleri zayıflar ve onları yenilemek ister; bu maksatla derisi gevşeyinceye kadar zayıflamak üzere günlerce aç kalır, sonra kayaların arasında dar bir aralığa girerek derisini sıyırır. Bizler de, bir sürü sıkıntıdan sonra Hz. Isa için Hz. Adem ‘i unuttuk ve kutsal bir kaya olan Isa ‘yı dar bir çatlağın içinde, yani dar bir kapı aralığında ararız.
“İkinci âdetine göre, yılan su içmek üzere bir nehre ı/aklaştığında, zehirini yanına almayarak onu bir çukurun içinde bırakır. Bizler de, Tanrının semavî kelâmını dinlemek üzere kilisede toplandığımızda, cismanî vücudumuzu, yani dünyevî ve günahkâr arzularımızı geride bırakmalıyız.
“Üçüncü âdetine göre, yılan bir çıplak adam gördüğünde korkar, ancak aynı kişiyi giyinik görürse saldırır. Manevî anlamda, yılan ilk insan, Hz. Adem’e, Cennet içinde çıplak olduğu müddetçe saldıramıyordu. Ancak, Adem giyindiğinde, yani ölümlü olduğunda, ona saldırdı. ”
Toprak üzerinde sürünen, yer altında karanlık kovuklarda yaşayan, sokarak zehirleyen yılan insanlarda korku yaratmış şeytanî güçleri, karanlıkta yaşayan yaratıkları simgelemiştir. Aynı yılan, Hakikat ağacının elmasını Havva’ya uzattığından, aklı, gerçeği ve yaradılışı da simgelemiş, totem olmuştur.
Tanrısal veya şeytanî olsun, yılanın görünüşü insanı daima huzursuz etmiş, şuur ile insiyak arasında çatışmaya neden olmuş, korku ve tiksinmenin yanında hayranlık ve hürmet hislerini uyandırmıştır. Paleolitik devir mağaralarında bulunan duvar resimlerinde sık sık yılanın da resmedilmiş olması bu duyguların eskiliğine kanıttır.
Totemler arasında en yaygın olanı yılandır ve tüm mit ve ilkel dinlerde önemli bir yeri vardır. Yılanın eski derisini atıp yeni bir deri ile ortaya çıkması ölümsüzlük imajını yaratmıştır.
Siyah Afrika’da, Basa’lar yılanın her deri değiştirmesinde gençleştiğine inanırlar. Efsanelerine göre çok eskiden, derisini değiştirerek gençleşmek insana
özelmiş. Bu durumu kıskanan Tanrılar, yılanı dünyaya yollayarak derisini değiştirmekte olan bir ihtiyarın bu değişimini yarıda kesmişler ve o zamandan beri ölümsüz olan insan ölümlü oluvermiş. Yılan da ölümsüzlükle ödüllendirilmiş.
Sabah duaları esnasında ortodoks Museviler “filakter” tabir edilen deri bağlarla kutsal metinler içeren küçük kutulan başları ile kollarına sararlar. Bu deri bağların eski yılan kültlerinde kullanılan bağlarla, hatta kollara ve boyuna sarılan canlı yılanlarla büyük bir benzerliği vardır ve bu uygulamanın kaynağının aynı olduğu söylenebilir.
Lucian, Sezar Ogüstüs, Büyük İskender gibi bazı meşhur kişilerin ecdatlarının yılan olduğuna inanılırdı.
Havva’ya bilgi ağacından yasak meyvayı yediren ve böylece insanlığın hayvanlardan farklı olarak akıl sahibi olmasını sağlayan yaratık yılan olduğundan, Hristiyan herezilerinden Gnostisizm’de Hz. İsa’yı yılan simgelerdi ve Gnostik Kiliselerde Yılan’m çarmıha çivilenmiş heykel ve resimleri bulundurulurdu.
Üçüncü yüzyılda gelişen Manikeizm’in peygamberi Manes, Hz. İsa’nın doğuşunda annesi Meryem Ana’yı yılan şekline girmiş Tanrının döllediğine ve Bilgi Ağacından yasak meyvayı insana yedirenin yılan şekline girmiş Hz. İsa’nın kendisinin olduğuna inanılırdı.
Hindistan’da “Naga”lar yılan tanrılardır. Naga’lar duruma göre insanların yardımcıları veya düşmanları olabilirler. Naga’ların Kralı Vasuki kutsal Meru dağının üzerinde bulunduğu adanın diplerinde yaşar. Yoga felsefesinde “Kundalini” bel kemiğine sarılarak yükselen ve bu arada doğa üstü bilgi ve güçleri uyandıran tanrısal güçtür. Tanrı İndra karanlık güçleri simgeleyen “Ahi” isimli yılanla “Vritra” isimli ejderi öldürür.
Zeus’ıın eşi Hera’nın çevresinde yılanlar vardı. Hera kültünde doğrudan yılan heykeline veya kadın başlı yılan heykeline tapındırdı.
Eski Mısır’da yılan Apofis yeraltı Kaosunu, yan yana daireler çizen yılan sonsuzluğu, (*) kobra yılanı hiyeroglif alfabesinde “tanrıça” kelimesini ifade ederdi; engerek ve kobra yılanlarının resimleri güçlü birer muska olarak kabul edilirdi.
Mısırlı sihirbazlar, bir çubuğa sarılmış iki yılanın heykelini göstererek hastalarını iyileştiriyorlardı, kurutulmuş yılan başı en makbul fetişlerinden biriydi.
Birinci yüzyılın ilk yarısında yaşamış İskenderiyeli Yahudi filozof Filon şöyle diyor: “Yılını kendi kendine ölmez. Fiııikeliler ona iyi kalpli tanrı anlamına gelen Aga todimon, Mısırlılar da Knef ismini vermişler; gene Mısırlılar, atmacanın kuvveti simgelediğinden, yılan şeklindeki tanrılarına atmaca başı takmışlardır, ilâhların en kudretlisi, atmaca başlı yılan gözlerini açtığı zaman evreni ışık doldurur; gözlerini kapadığı zaman, karanlıklar hâkim olurmuş. Gözleri açık yılan bilgi ve akıldır; gözeri kapalı yılan da cehalettir. “
- Y) Arka kapağın içindeki resimlere bakınız.
Tüm bu mitlerde, yılan ya uçar ya konuşur. Konuşan yılan insana hakikati öğreterek tekris eden kutsal varlıktır. Tevratta Havva’yı konuşarak ikna eden ve ona yasak meyvayı vererek Gerçeği görmesini sağlayan yılandır. Mısırlı rahipler de tekris merasimlerinde hariciyi yılan şeklinde oyulmuş bir mağaraya sokarlardı.
KOZMİK YILAN
Finikelilerin mitlerinde yaratıcı Tanrı koç başlı bir uçan yılandı. Aynı koç başlı yılanı Asur, Babil, Frikya, Mısır, Helen, Peru, Meksika, Guatemala, Kolombiya ve Kuzey Amerika’da da görüyoruz.
Dünyanın yaradılışı ile ilgili birçok mitte dünyayı, sonsuz denizden çıkan bir yılan veya yılan başlı bir yaratık taşır.
Gilgameş Destanında da Tanrılar insanı ölümsüz yaratır, ancak yılan kurnazlıkla bu ölümsüzlüğü çalar.
İskandinavya, Almanya, Fransa, İrlanda ve Malta’da Kelt rahipleri Druidle- rin mabetleri veya mezarlarında görülen dolmen U) ve menhirlerin (2) üzerinde bir merkezden uzaklaşan kabartma daireler görülür. Çok kez bu dairelerin sonunda bir yılan başı bulunurdu. Yılan Druidlerin en kutsal sembolüydü. Dik duran yılan ilk tekrisi, gizli bilgiyi; çöreklenmiş yılan da, merkezden uzaklaşan daireler şeklinde evrenin ilk sonsuz denizini, yaradılışı simgeler. Kelt yılanının da bazen kafası koç başı şeklindedir.
Hesiodos’un yaradılışında, Okeanos adlı yılan dokuz halkasıyla dünyayı sararken onuncu halkası da Styks (3) ırmağıdır.
Tarih öncesi medeniyetlere Ren, Sen, Ganj, Volga gibi dünyanın sayılı büyük nehirleriyle ilgili mitlerde bu nehirler çok kere yılan şeklinde kabul edilirlerdi.
Toltek ve Aztekler Kuetzl adlı kartal tüyleriyle kaplı uçan yılana taparlardı. Dresde Kodeksinde W Kuetzelkotl pençelerini yılanın içine sokan yırtıcı bir kuş şeklinde Azteklerin güneş tanrısıdır, Mısır mitlerinde öldükten sonra tekrar dirilen Horus gibi Kuetzelkotl da ölür ve tekrar dirilerek kış aylarından sonra güneşin eski gücüne erişmesini sağlar. Pençelerin saplandığı yılanın yaralarından akan kan insanı yaratmıştır ve toprağı dölleyerek mısırın büyümesini sağlayacak kutsal yağmurdur. Azteklerden gelen Pueblo Kızılderililerin Hopi branşı, Hristi-
- d) Dolmen: Kolilerde iki tanesi dikili, üçiincüsü de bunların üzerine kapak gibi yatırılmış üç kocaman taştan yapılan anıt, mezar.
(Y) Menhir: Keltic rin tek parça taş anıtları,
- C) Styks: Yeraltı dünyasının sınırını oluşturan bir ırmaktır, Okeanos’dnn ayrılan bir koldur. Helen tanrıları bu ırmak üzerine yemin ederlerdi.
(4) Kodeks: (Codex) El yazması kitap
yan misyonerlerin tüm çabalarına rağmen, hala günümüzde Ağustos ayının sonlarında kutladıkları bereket bayramlarında, ağızlarında canlı yılanlar tutarlar ve başlarını Kuetzl kuşunun renkli tüyleriyle süsleyerek ritüelik danslar yapar lar.
Nevada Kızılderilileri, Güney Amerikalı Bororolar, Güney Afrika yerlileri, Hintli ve Fransızlar gibi birbirleriyle ilişkileri olamayacak halkların yağmurla ilgili benzer inanışlarında Gök Kuşağı denizden su içen bir yılandır.
UROBOROS :
Halka şekline girmiş kendi kuyruğunu ısıran yılan olan Uroboros evrimin kısır döngüsünü ifade eder. Yılan, Hades, Hermes, Hekate, Persefon gibi yer altı tanrılarını, daire de göklerde yaşayan tanrıları simgeler. Urobos’da her iki sembolün birleşmesi Tek Prensibe işaret eder. Uroboros’un bazen yarısının beyaz ve diğer yarısının da siyah olarak renklendirilmesi de bu sembolizmayı kuvvetlendirmektedir. İki karşıt prensibin birleşmesi gece ile gündüzün, gökle toprağın, iyilikle kötülüğün, Ying ile Yang’m birleşmesidir. Sonuçta, noktanın etrafında çizilen daire, yani, Uroboros, Tanrıyı ifade eder.
Uroboros ağzında tuttuğu kuyruğu ile kendi kendini döllerken, dişlerinden geçen zehir de ölümünün nedeni olur. Ölümden doğuma, doğumdan da ölüme kısır döngü gene karşımızdadır. Hareket halinde, kendi ekseninde dönen Uroboros da sonsuzluğun, bitmeyen zamanın işaretidir.
KADÜSE (1) (Caducee) Tıbbın sembolü olan kadüse bir değneğin etrafma, karşı yönlerde, (8) rakamı gibi sarılan iki yılandır. Orta Doğu ve Hindistan’da, arkeolojik kazılarda, M.Ö. 2600 yılma kadar bu sembole rastlanılır. Değneğin iki yanında dengede sarılı duran iki yılan iyilikle kötülüktür, Hermes’in sembolüdür.
Yaradılıştan önceki Kaos’da bu iki yılan kavga ediyormuş, Hermes de onları ayırıp dünyanın mihveri etrafında karşıt güçlerin dengesini kurarak barışı sağlamış.
Brahman, Tantrik, Japon efsanelerinde buna benzer hikâyeler vardır. Çin’de Ying ve Yang olarak ifade edilen Tanrının erkek ve dişi yönlerini Fo – hi ve Niu – Kıta yılanları temsil eder. Evreni yaratmak üzere kuyruklarından birleşen yılanlardan göğü yaratanı pergel, yeri yaratanı gönye, evreni de de gönye ile pergelin kesişmesi simgeler.
M.Ö. c. 2350 yılında Babil Kralı Gudea, İyileştirici sihirbazların ustası Nina- zu’nun oğlu Sümer Tanrısı Ningishzida için yaptırdığı vazonun üzerinde bir çubuğa sarılmış iki yılanın şekli görülmektedir (Louvre).
Mısır esaretinden kurtulan Museviler nankörlük ederek Hz. Musa’ya karşı gelmişler. Tanrı, onları cezalandırmak üzere yılanları göndermiş, yılanlar da asileri sokarak veya sıkarak öldürmeye başlamışlar. Halkın pişmanlık ifadesi üzerine Tanrı Musa’ya, bir direğin etrafma pirinçten iki yılan koymasını ve yılanlar tarafından sokulanların bu yılanlı direğe baktıklarında iyileşeceklerini söylemiş. Kadüse sonradan yılan sokmalarının dışında da, her türlü hastalığa karşı kullanılmış.
Kanatlı, miğferli Kadüse’de değnek toprağı, kanatlar havayı ve geçen zamanı, yılanlar güneş ve ayı, su ile ateşi, miğfer de aklı simgeler.
Tıbbın babası, hekimlerin tanrısı Asklepios yılanların zehirini kullanarak hastaları iyi ediyor, ölülere yeniden can veriyordu; bu nedenle Kadüse tıbbın sembolü olmuştur. Hayat ağacının etrafına dolanan yılan kontrol altına alınan bencilliktir, zehiri ilâca dönerken ruh ile beden sağlığının ancak arzuların dengesinin temin edilmesiyle mümkün olabileceğini ifade eder.
(Devam Edecek)
- O) Kadüse: Sihir Tanrısı Hermes’in sembolü olan ve ucunda iki kanatla üzerine iki yılan dolanmış zeytin dalı. Hekimliğin işareti. (Grand Dicttionnaire Français – Turc, A. Rıza Yalt)
Celil Layiktez
Kaynak: Tesviye Dergisi Sayı 21