Blog

HAYVANLARLA İLGİLÎ İTİKATLAR (II)

in Celil LAYİKTEZ Yazıları

DOMUZ

Domuz pis hayvandır, etinde solucan yumurtaları bulunur, sıcakta eti çabuk bozu­lur, bu nedenlerle sıcak iklime sahip Arabistan Yarımadasında çıkan Musevi, sonra da İs­lam dinleri domuzu haram kabul ettiler diye günümüzde batıl yakıştırmalar yapılır, bu arada Hristiyanlığın da aynı bölgede yeşermiş olduğu unutulur. Bu türden batıl inanç­lar bugünkü düşüncemizi 2500 yıl önceki yaşam şartlarına teşmil etme çabamızdan çı­kar.

Domuz etinin içinde bulunabilecek parazit yumurtalarını ayırt edecek mikroskop­lar o devirde yoktu; balık en yağlı domuz etinden de çabuk bozulur; yedikleriyle tavuk do­muzdan pistir; manda domuzdan fazla çamura yatmayı sever. O takdirde domuz neden murdar hayvan sayılır? bilimsel olarak domuz eti ile ilgili tabuları araştıralım.

Eleuzis misterlerinde tekris iki kademede olurdu ve iki kademenin arasında en az bir yılın geçmesi gerekiyordu. Bu tekrisler Termoforla adı verilen Sonbahar Gün Dönümü festivalinde 15 gün süreyle kutlanırdı.

Festival Atina’da tekris edilmeleri yasak olan sınıfların ilân edilmesi ile baş­lardı. İlândan sonra, tekris edilmeleri caiz olanlar, ilk iş olarak arınmak üzere de­nize girerlerdi. Her biri yanma bir domuz alır, onu da denizde yıkardı. Bu şekilde arınan domuzlar bir sonraki gün Demeter ve Persefon’a kurban edilirdi.

Domuz, Toprak Ana “Demeter”in kutsal hayvanı, totemiydi; heykellerinde yanında daima bir domuz bulunur. Bir adağı kabul ettiğinde, Tanrıçaya domuz kurban edilirdi.

Atika’da, Termoforla festivalinde, kadınlar Demeter’in kızı Persefon’un ye­raltı dünyasma inişinin yasını tutar, sonra da ölülerin diyarından dönüşünü kut­larlardı. Festival esnasında Persefon’a ait oldukları kabul edilen mağara, uçurum ve derin yarıklara domuzlar, ayrıca da, ekmek ve çam dalları atılırdı. Mağaraların bekçileri olan yılanlar domuzları yerlerdi. Bir sonraki festivalin başında, üç gün süreyle arındırılan kadınlar kutsal mağaralara girip ellerini çırparak yılanları uzaklaştırırlar ve çürümüş artıkları toplarlardı. Bu artıkların ekim esnasında to­humlarla birlikte toprağa atılmalarının mahsule bereket getireceğine inanılırdı. Termoforia Festivali, izleyen mitolojik hikâyede kaynağım bulur: “Yer altı Tanrı­sı Pluto, Persefon ‘u kaçırdığı zaman, Eubulus adlı bir çobanın domuz sürüsü Perse- fon ‘un yeraltına indiği yarığa düşer. Bu nedenle, Termoforia esnasında Eubulus ‘un do­muzlarının yok olmaları yarıklara ve mağaralara atılan domuzlarla anılırdı ve böylece bu domuzlar Persefon ‘un yeraltı dünyasına inişini dramatik tarzda simgelerlerdi. Eubulus Tanrıça Demeter’e kızının akıbetini haber verdiği için ödüllendirilmiş, Demeter kendisi­ne ve kardeşi Triptolemus ‘a, mısır ekiminin sırrını vermişti.”

Termoforia’da kadınlar domuz eti yiyerek Tanrıça ile bütünleşirlerdi.

İyonya mitlerinde domuz Atis ve Adonis’e kutsaldır ve her ikisinin de ölü­müne bir yaban domuzu neden olmuştur. Müslümanlarla Musevilerin haram olarak kabul ettikleri bu hayvan, Helenler için kutsaldı ve ikinci derecede bir tan­rı ile değil, Demeter’in kızı Persefon’un bizzat kendisiyle özdeşleşmişti.

Totemizmle ilgili tabular ve kutsal hayvanlar bahsinde, normal günlerde eti­nin yenmesi, dokunulması yasak, tanrıya kutsal olan totem hayvanın, senede bir gün merasimle kurban edildiğine ve mevcut bulunanların etini paylaşarak tanrı­nın kutsiyetine katıldıklarına işaret etmiştik. Yüksek döl kabiliyeti ile bereketi temsil eden domuz bu yukarıdaki tanıma uyan en güzel bir örnektir.

Eski Mısırlılarda domuza karşı nefret büyüktü, eti hiçbir surette yenmez, te­ması bile murdar sayılırdı. Yolda yürürken bir domuza tesadüfen dokunan bir Mısırlı, armmak için, elbiseleriyle birlikte kutsal Nil Nehrinde yıkanmalıydı. Do- muzculara mabedlere giriş yasaktı ve meslekleri en aşağı bir meslek olarak kabul edilir, kendi başlarına bir kast teşkil ederlerdi.

Ancak, senede bir kutsal günde domuzlar Güneş – Oziris’e ve Ay – İzis’e kur­ban edilirlerdi. Karanlıklar tanrısı ve Oziris’in düşmanı Tifon veya Set, siyah bir domuz kisvesinde Oziris’in oğlu Horus’un gözünü çıkarmca, Horus da siyah do­muzu ateş üzerinde yakarak, yılda bir tek Oziris Festivalinde domuzlarm kurban edilmesi geleneğini başlatmıştı.

Heredot’a göre eski Mısır’da yalnızca dolunayda, Ay’a (İzis) ve Diyonizos’a domuz kurban edilir, sonra da cemaat dinsel görev olarak domuzun etinden yer­di. Kurban edilen domuzun kuyruğu, dalağı ve epiplonu (peritonun uzantısı) kanımdaki yağlarla kaplanır ve böylece yakılır, gerisi de yenirdi. Bu kurban bay­ramlarında ve eşikle ilgili ritüellerde, eşik üzerinde Oziris’e kurban edilen do­muzlarm dışında, domuz etinin yenmesi haram sayılırdı.

Oziris’le ilgili misterlerin dışında, Gökler Tanrıçası ve Yıldızların Anası Nut, Mısır mezar süslemelerinde, yavrularına süt veren bir dişi domuz olarak tasvir edilir.

M.Ö. 4-5. yüz yıllarda yaşamış olan Yunanlı filozof Plütarkhos, Mısırdan çı­kan Musevilerin Mısırlılar gibi domuzdan nefret ettiklerini, ancak aynı zamanda onları kutsal saydıklarını yazar. Sünnet gibi birçok Mısır inanış, örf ve adetlerini alan Museviler, domuzla ilgili inanışlara da katılıyorlardı. Ancak, tek Tanrıyı ka­bul ederek Mısır’dan çıktıklarında, Oziris’e ait kutsal günün dışında, tüm yıl bo­yunca yenmesi haram olan domuz, Oziris’e olan inancın yitirilmesi ile, etinin yenmesi 365 gün haram olan bir hayvana dönüşmüştü.

Domuz şeklindeki tanrıya inanışa, Mısır ve Yunanistan’ın dışında da rast- lanmaktadır. İskandinavlar, Güneş tanrıları Frey’in bir yaban domuzu tarafın­dan, öldürülmüş olduğuna inanırlardı (Attis ve Adonisin akıbetleri de aynı ol­muştu) ve kış gündönümünü kutladıkları Yule bayramında, domuzlar kurban edilir, kanlarıyla yoğrulmuş kilden domuz heykelleri yapılır ve bunlar bayram süresince sofraları süslerdi. Bayram sonrasında heykeller parçalanır, tozları hay­van yemlerine ve tohumlara karıştırılır, böylece de bereketli ürün alınacağına, inanılırdı. Gene îskandinavya.’da. ölenlerin ruhlarmı temsil eden yaban domuzu fırtına bulutlarına binerek Odin’e kadar yükselirdi, Kelt ve Helenlerin miğferleri tanrıların yardımmı

temin ve düşmanı korkutmak amacıyla yaban domuzu başı şeklinde yapılırdı. Savaşta ölen Vikingler Valhalla’da domuz eti yerlerdi. Aynı şekilde, muzaffer Vikingler, zaferlerini domuz, eti yiyerek kutlarlar, ölülerini de kutsal domuz kemikleri ile birlikte gömerlerdi.

Hind efsanelerine göre, yaratan tanrı Brahma yaban domuzu şekline girerek dünyayı ilk suların içinden çıkartmıştı.

Incil’de (Matta, Bap 8-28/33) domuzlarla ilgili ilginç bir bahis vardır: “Ve Isa karşı yakada, Gadarinilerin memleketine geldiği zaman, mağara mezarlarından çıkan cinlere tutulmuş iki kişi onu karşıladı. Bu kişiler çok azgın olduklarından, hiç kimse o yol­dan geçemezdi. Ve işte, onlar: Ey Allah’ın oğlu, bizden sana ne? buraya bizlere vaktinden önce işkence etmeğe mi geldin ? diye bağırdılar. Onlardan uzakta otlayan büyük bir do­muz sürüsü vardı. Cinler Isa’ya: bizi çıkarırsan domuz sürüsüne gönder, diye yalvardı­lar. Isa da onlara: Gidin, dedi. Onlar çıkıp domuzlara gittiler CV ve işte, bütün sürü uçu­rumdan aşağı denizin içine atılıp sularda boğuldu. Çobanlar kaçıp şehre gittiler; ve her şeyi, ve cine tutulmuş olanların işini haber verdiler.

Neredeyse Demeter efsanesinin tekrarı. Zaten tüm dinler, kendilerinden ön­ceki inanışlardan alıntılarla kendi mitlerini zenginleştirmişlerdir.

Britanya Adalarmda IX. y.y. da kaynaklanan Mabinogi efsanesi Artürien ef­sanelerinin en eskisidir. Bir somon balığının sırtına binen iki şövalye Mabon’un (genç güneş) tutsak bulunduğu bir kaleyi basarak onu kurtarırlar. Şövalyelerden Kulhwch’in güzel Olwen’le evlenebilmesi için canavar yaban domuzu Twrch’i ve yedi yavrusunu yenmesi gerekir, zira bu hayvanlar ekinleri tümüyle mahvet­mekteydiler. Olay aslında Katolik Kilisesinin Kelt inançlarına karşı vermiş oldu­ğu amansız savaşı temsil etmektedir. Twrch Keltlerin dinsel ezoterizminin ken­disidir ve bu ezoterizm Kilisenin tüm baskılarına rağmen günümüze kadar canlı kalmıştır. Arthur, Kuhlwch ve diğer şövalyeler Twrch’i öldüremezler, Twrch de­nize kaçar ve insanların gözünden kaybolur; Kelt spiritüalitesinin ruhu kilisenin ellerinden kaçmıştır. Keltlere göre gök yüzü yıldız kümelerinde Ayı, Kova’nın sularında gizlenen Yaban Domuzunu hiçbir zaman yakalayamayacaktır.

Asrımızda domuzla ilgili batıl inanışların, bazen şekil değiştirerek, bazen de esasta aynı kalarak, sürdüğünü görmekteyiz.

(1) Matta ‘nın İngilizce metninde: “Onlar da çıkıp domuzların içine girdiler ”

Timor adalarında yağmur yağdırmak üzere Toprak Ana’ya siyah bir domuz, güneşli günlerin gelmesi için de Güneş Tanrısına beyaz veya pembe bir domuz kurban edilir. Mahsulün nasıl olacağını, ekim mevsiminin kurak mı, yağışlı mı geçeceğini merak eden Kuzey Seleb adaları sakinleri, bir domuzu kurban eder­ler, rahipleri de kanını içtikten sonra kehanette bulunurlar.

14 Aralık 1970 tarihli “Time” dergisi haberlerine göre, Papa VI. Paul’un Uzak Doğu gezisi esnasında, Batı Samoa’da, şerefine yapılan bir âyinde, Samoalılar kendisine kızartılmış büyük bir domuz ikram etmişlerdi.

Kelt etkisinin kalıntı olarak sürdüğü İngiltere, İskandinavya ve Almanya’da domuz eti her dini bayramda yenen, geleneksel, yarı kutsal bir yemektir.

Almanya’da mısır ekimi bereketli olsun diye, köylü tohumları ilk kez topra­ğa serperken, karısı evinde bir domuzun sırtını kuyruğu ile birlikte kaynatarak tarlaya getirir. Köylü eti yer, kuyruğu toprağa diker, böylece de mısırların bu kuyruk kadar olacaklarına inanır. Domuz burada eski Germenlerin mısır bereket tanrılarının totemidir. Rüzgâr olgunlaşmış mısır saplarını dalgalandırdığında, “Yaban domuzu tarlaya girdi” müjdesi verilir. Hasat tamamlandığında bir grup mısır sona bırakılır ve her köylü sırayla bir sap keser, sonuncuyu kesene şenlikle bir dişi domuz verilir.

Halen İskandinavlar Yule bayramlarında (Noel) kil yerine, son hasat edilen mısırın unuyla domuz Şeklinde ekmek yaparlar, bu domuz Yule müddetince sofradan kalkmaz, baharda ekim zamanına kadar saklanarak bereketi artırmak için bir kısmı ekilecek tohumlara katılırken, geri kalanı saban süren çiftçilere ve sabanı çeken at veya öküzlere yedirilir. Böylece son mısır ilk mısıra kavuşur ve doğum – ölüm – doğum kutsal dairesi tamamlanır.

İskoçya’da, Keklerden veya ilk Hristiyanlardan kaynaklanan bir domuz nef­reti vardır. Kuzey İskoçya hayvan pazarlarında domuz satılmaz. Bir İskoçyalı ba­lıkçının denize giderken yolunun üzerinden bir domuz geçerse, balığa çakmak­tan vaz geçer. Pazar günleri evlerinde domuz etini yerler ama, teknelerine jam­bon getirmenin balıkları kaçıracağına inanırlar.

Tanrıların kutsal hayvanı domuz ve doğurganlık, bereket simgesi domuzun dışında, her şeyi çok miktarda ve bulduğu yerde yiyen ve doymak bilmeyen bu hayvan, oburluğu, cehaleti, zevk-u sefa’yı, bencilliği de simgeler.

Tibetli Budistlerin tasavvufi doğum – ölüm çarkları (Bhavva-Kakka) bu fasit daireden kurtulup Nirvana’ya erişmek için ruhun kat etmesi gereken olası tüm yolları ve takılabileceği çıkmazları gösterir. Çark’m dışı kurtuluşu, merkezi ise esareti simgeler. Çarkın tam merkezinde kırmızı renkte bir horoz yeşil bir yılanın kuyruğunun ucunu gagasında, yılan siyah bir domuzun kuyruğunu ağzında ve domuz da horozun tüylerini dişlerinin arasında tutarak bir daire oluştururlar. Kızıl renkli horoz insanlığın en büyük bahtsızlığı olan arzuyu temsil eder. Arzu­ladığımızı elde edemediğimiz veya istemediğimizi elde ettiğimiz zaman nefret

kendini gösterir. Yeşil yılan nefretin sonucu olan soğukluğu, sevgi noksanlığını gösterir. Akıl noksanlığını, ataleti, can sıkıntısını simgeleyen domuz “Aldan- ma”dır (Moha). Hayatın yalnız dış görünüşüne bakarak onu hakikat kabul eden kişi aldanır ve Gerçek Bilgiye ulaşamaz. Tibetlilerin bu çarklarında genelde do­muz üstte, yılanla horoz da yanlarda gösterilir. Böylece, yılanın ve horozun do­muzdan, yani akıl ve bilgi noksanlığının sebebi olan “Aldanma”dan çıktıkları ifa­de edilir.

Incil’de, anlama düzeyine ve olgunluğuna, akl-ı hikmete erişememiş kişiye verilecek bilgiler domuza atılan inci tanelerine benzetilir: Mukaddes olanı köpekle­re vermeyin, ve incilerinizi domuzların önüne atmayın ki, onları ayakları altında çiğne­mesinler, ve dönüp sizi parçalamasınlar” (Matta, Bap 7 – 6).

Celil Layiktez

Kaynak: Tesviye Dergisi Sayı 20

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *