Blog

DÜRZÎLER; EL MAKRÎZÎ’YE GÖRE AL-HAKÎM

in Celil LAYİKTEZ Yazıları

İsmailî Mezhebine bağlı Dürzîler’in tarihi 11. ci yüzyılın başlarında Haşişin tarikatıyla iç içe gelişir. Haşişînler, Cengiz Han’ın akıncıları tarafından yok edi­lince de onun mirasçısı olarak devam eder.

Dürzi mezhebini Fatımî soyundan Mısırlı Halife Al-Hakîm kurdu. Ha- kim’den sonra sonuncu peygamber olduğunu iddia eden Darazi tarikatın başma geçti. Ondan sonra gelen Hamza, müritleri İslâm dini mecburiyetlerinden azat etti. Bunun üzerine dinsizlikle itham edilen Dürziler Müslümanların zulmüne uğradılar ve korunmak için yüksek dağlara sığındılar. İlk misyonerlik devrin­den sonra Dürzîler yeni din değiştirenleri aralarına kabul etmedikleri gibi, ce­maat dışından evlenenleri de aralarından dışladılar.

Dürzî tarihi kahramanlık destanları, özgürlük savaşları ve martir hikâyeleri ile doludur. Etrafları düşmanlarla çevrili olduğundan aralarında olağanüstü da­yanışma gelişmiştir. Şeref ilkelerine göre hareket ederler, şeref de sık sık kanla temizlenir.

Ruhban sınıfı yoktur, ancak tekris edilmiş “AkeF’ler vardır, ve erkek ya da kadın her Dürzi bir gün Akel mertebesine ulaşmayı düşler. Akel’ler tütün ile içki içmezler, mütevazı giyinirler ve çalışmazlar.

Köylerde “Kilveh” tâbir edilen cemaat evlerinde perşembe akşamları topla­nılır. Yalnız Dürzîlerin girebildiği bu eider ikiye bölünmüştür: Bir bölümde laik halk, diğerinde ise tekris edilenler oturur: kadınlar bir paravananın arkasında yer alırlar.

Dürzîler Tanrının gücüne sığınırlar, ruhların ölmezliğine ve başka vücutlar içinde tekrar geleceklerine inanırlar. Dürzî ölünce, “Tanrı ödünç verdiğini geri aldı” denir. Dürziler monogamdır ve kadınlara büyük hürmetleri vardır. Evi ve aileyi anne yönetir.

Dürzi olmak bir ayrıcalıktır. Tüm halklar gibi Dürzîlerin gelenekleri, bay­ramları, herkese açık merasimleri vardır. Ancak, Dürzi tarikatının başında, ezo- terik bir tekristen geçen 7 dereceli Gizli Seçkinler Meclisi bulunur.

Dürziler yaşadıkları ülkenin örf ve âdetlerini, hatta görünüşte bulundukla­rı yörenin dinsel inançlarını da kabul ederler. Böylece, çoğunluğun Müslüman olduğu Lübnan’da, Müslüman gibi yaşarlar. İslam onlar için ikinci derecede önem arz eder. Tarih içinde buna benzer davranışı Pitagorisyenlerde, Essenyen- lerde ve Gnostiklerde de görürüz.

Müslümanlarla Hristiyanlar 10. cu yy. boyunca sulh içinde yaşadılar. 1009 yılında Al-Hakîm’in Kudüşteki Kutsal Emanetler Kilisesini (Church of the Holy Sepulchre) yıkması ve Hristiyanlarla Yahudileri zulme uğratması ile bu sulh bo­zuldu. 15. ci vy. Mısırlı tarihçisi Al-Makrîzî, Hakîm’in deliliğe varan son yıllarım şöyle anlatır: “1009 yılında, Mısır, Suriye ve Filistin halifesi Al-Hakîm, Yahudi ile Hristivanlara ayırt edici bel kuşakları ve rozetler takmalarını emretti. Aynı za­manda halkın ıımulukhiyya, roka, mutavvakkiliyya ve tellina (bazı yeşil otlar ve ka­buklu deniz ürünleri) yemelerini ve kurban dışında sağlıklı inekleri kesmelerini yasakladı. Hamamlara peştemalsız girilmemesini, kadınların sokakta veya bir cenaze merasiminde peçe takmalarını, takı kullanmamalarını, pulsuz balıkların satılmamasını ve balıkçılarca avlanmamalarını emretti. Halkın bu kurallara uy­masını büyük bir şiddetle takip etti, yasaları ile emirlerine uymayan çok kişi kır­baçlandı.

“Al-Hakîm bunlarla kalmayarak, ilk Müslümanlara hakaretler ve lanetler yağdıran bildirilerini cami, dükkan, kışla ve mezarlık kapılarına astırdı. Tebaa­sını, bu lanetli sözleri muhtelif renkli mürekkeplerle çoğaltarak, her yere asmaya mecbur etti. Bundan sonra, “dava” ya (huzurda halk mahkemesi) halk her yönden akın etti. Halka haftada iki gününü tahsis etti, kalabalık o kadar yoğun oluyor ki, çok kişi öldü.

“İki yıl sonra Al-Hakim ilk Müslümanlara karşı yazılan lanetlerin kaldırıl­masını emretti ve bu konudaki tüm bildiriler yok edildi. Nil nehrinin seviyesi düştüğünden, -seksen metreye, hatta daha aşağısına kadar, fiyatlar yükseldi. Nil taşma yapmadığından, iki kez su İçin toplu dualara çıkıldı ve Halife birçok vergiyi kaldırdı. Ekmek pahalı ve zor bulunur oldu. Al-Hakîm cemaat önünde müzik icraatını yasakladı. İçki yasağı koydu ve gün ağarmadan ve gün batıktan sonra sokağa çıkılmasını yasakladı. Zaman herkes için çok zordu.

“Hastalıklar yayıldı, ölümler çoğaldı ve ilaçlar bulunamaz oldu. Kaldırılan vergiler yeniden konuldu, Makas yolu (Kahire’de) üzerindeki kiliselerle, Grekle- rin sokağında bulunan kilise yıkıldı, içindekiler yağma edildi. Birçok harem ağa­sı, yazıcı ve köle idam edildi, idamdan önce, yazıcıların sağ kolu balta ile kesildi.

“4 Ekim 1009’da Al-Hakîm Kudüs’e yazdığı bir mektupla, Kutsal Emanetler Kilisesinin yıkılmasını emretti. Mallarına el koyduğu idam edilenlerin ve idam edilmeyenlerin mülklerinin hesabını tutmak üzere bir kayıt bürosu kurdu. Dayı- al Kasr manastırını yıktırdı ve Hıristiyanlarla Yahudilere karşı olan mezalimini artırarak Özel işaretler takmalarını emretti.

“Al-Hakîm kanal üzerinde yelkenli veya kürekli kayıklara binilmesini ya­sakladı ve evlerin kanala bakan percelerini duvarla ördürdü. Birçok vergi kaldı­rıldı, müzik ve oyunlar, şarkıcı kızların satılması ve çölde tertiplenen eğlenceler yasaklandı.

“Hıristiyanların siyah elbise giymeleri ve yarım metre boyda ve yarım metre ende, beş ratl ağırlığında haçları boyunlarına asmalarını ve halkın kendilerini uzaktan seçebilmeleri için başları açık dolaşmalarını emretti. Ata binmeleri ya­saklandı, eğerlerin ahşap, kolanların süslemesiz düz siyah olmaları şartıyla, eşek ve kahra binmelerine izin verildi. “Zunnar” kuşağını takmaya mecbur edil­diler, müslüman uşak kullanmaları ve köle satm almaları yasaklandı. Bu kural­lar o kadar katı bir şekilde uygulandı ki, birçoğu İslam dinini kabul etti.

“Satranç oynadıkları için çok kişi kamçılandı. Kiliselerle müştemilatları ve onlarla İlgili evler yıkıldı ve içindekiler yağma edildi.

“îd-i fıtr” bayramında (Ramazan Bayramı) Al-Hakîm, süslemesiz giysileriy­le, süvari grubunun refakati olmadan ve tümüyle şatafatsız olmak üzere, yalnız­ca gümüş süslemeli eğer ve takımlarıyla, düz bayrakları havi on atlı ve bir adet altın işlemesiz şemsiye ile dua yerine giderdi. Elbisesi altm işlemesiz ve takısız beyaz kumaştandı; türbanında mücevher ve mimberinin üzerinde hah yoktu. Halkın ilk müslümanlara hakaret etmesini yasaklamışü, itaat etmeyenler alenen kırbaçlanır ve aşağılanırdı.

“1013 yılında umuma açık hamamlara giden Yahudilerin boyunlarına çmgı- rak asmaları emredildi. Kişilerin yıldızlar hakkında konuşmaları yasaklandı, Astrologlar takip edildiler ve sürgüne yollandılar. Al-Hakîm çevresine hediyeler dağıtır, hasenatta bulunurdu. Çok köleyi azat etti. Hristiyanlarla Yahudilerin Mısır’ı terk etmelerini istedi.

“Al-Hakîm beyaz bir yün pelerinle, türban yerine başına bir bez parçası ba- ığlamaya ve ayaklarına iplerle bağlı Arap sandallar giymeye, verdiği hediyeler­de ifrata kaçmaya ve el konulan emlâki sahiplerine iadeye başladı. Birçok vergiyi kaldırdı, tüm köpekleri itlaf ettirdi ve geceleri dolaşmayı adet edindi. Kadınla­rın sokakta yürümelerini yasakladı; kadın hamamları kapatıldı, ayakkabıcı es­nafın kadın ayakkabısı imal etmeleri yasaklandı, onların da, böylece meslekleri söndü.

“13 Şubat 1021’de Al-Hakim yok oldu. Kız kardeşinin onu öldürdüğü şayia­sı yayıldı, ancak bu doğru değildir. Otuzaltı yıl ve yedi ay yaşındaydı ve yirmi- beş yıl bir ay tahtta kalmıştı. Eli açıktı, fakat çok kan döktü, sayısız kişiyi öldürt­tü. Yaşam tarzı olabileceğin en garibiydi. Eskilerin ilimlerini ve yıldızları tetkik etti. Astronomi ile uğraşırdı ve bu nedenle Mukattan Dağına bir ev inşa ettirdi. Beyninde kuruluktan müztarip olduğu söylenir, çelişkileri bununla izah edilir­di. Eylemlerinin amaçsız ve hayal gücünün tefsirsiz olduğuna inanılırdı.

“Al-Musabbihi’ye göre Nisan 1024’de Mısır’ın en ücra köşesinde bir ihtilal başlattığı için tevkif edilen Hüseyn ailesinden bir kişi AI-Hakîm’i öldürdüğünü itiraf etti ve değişik ülkelere kaçan dört suç ortağı olduğunu söyledi. Delil olarak Al-Hakîm’in baş derisinden bir parçayı ve başma sardığı bezi gösterdi. “Neden onu öldürdün?” diye sorulunca, “Allah ve İslâm adına” dedi. Cinayeti nasıl işle­diği sorusuna da, kamasını kınından çekerek, kendini kalbinden vurdu ve ölür­ken, “işte böyle öldürdüm” diye cevap verdi.

“Başı kesilerek üstündeki eşyayla birlikte Halifeye yollandı. Al-Hakîm’in ölümü ile ilgili gerçek budur. Doğuluların, kızkardeşinin onu öldürdüğüne dair söyledikleri ise asılsızdır.”

Celil Layiktez
Kaynak: Tesviye Dergisi Sayı 41

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *